Fenerbahçe Gazetesi yeni sayısında Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımımızın yeni pasörü Nilay Özdemir ile röportaj yaptı. Röportajın tam metni

10 Ekim 2012 Çarşamba 00:00

Fenerbahçe Gazetesi yeni sayısında Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımımızın yeni pasörü Nilay Özdemir ile röportaj yaptı. Röportajın tam metni aşağıda yer almaktadır. "Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımı’nın yeni pasörü Nilay Özdemir!.. Yerinde duramayan, takımın neşe kaynağı ve aynı zamanda takımın ateşleyicisi!.. Fenerbahçe forması giymenin heyecanını ve gururunu yaşayacak voleybolcularımızdan… Pasör olarak görev yapan Nilay Özdemir, gerek sempatik tavırlarıyla gerekse hırsıyla oldukça dikkat çekiyor… Fenerbahçe’nin büyüklüğünü, takımın yeni sezondaki hedeflerini ve özel hayatını bizlerle paylaştı. -Alışıla geldiği üzere voleybola nasıl adım attığınla başlayalım. Voleybola nasıl başladın, kariyerinden biraz bahseder misin? Ayrıca bizim için voleybolun hayatındaki yerini kısaca özetleyebilir misin, neden voleybol? Voleybola 8 yaşımda başladım. İlkokul 2. Sınıftan 3’e geçerken Karşıyaka Spor Kulübü’nün yaz okullarına giderek başladım. Cengiz Göllü hocanın yaptığı minik takım seçmelerine katıldım. Pasör olmama da o karar verdi. Karşıyaka’da A Takıma kadar yükseldim. Orada 4 sene oynadıktan sonra Ankara’nın Emlak TOKİ takımına transfer oldum. Burada da 2 sene oynadıktan sonra yine Ankara’da Türk Telekom forması giydim. Daha sonra bir sene Beşiktaş ve iki sene Vakıfbank’ta oynadıktan sonra Fenerbahçe’ye transfer oldum. Voleybolun hayatımdaki yerine gelecek olursak; küçükken ailem beni tiyatro ve müzik kursuna göndermiş ama hepsine 1-2 ay sonra gitmek istememişim. Ama voleybol sahasına girdiğim andan itibaren en çok keyif aldığım yer orasıydı. Bir süre sonra voleyboldan başka hiçbir şey düşünemez oldum. -Ailenin spora bakışı nasıldı, onlardan bu konuda destek aldın mı? Ailede sporcu olmamasına rağmen spora olan merakımı her zaman desteklediler. 8-9 yaşlarında bir kız çocuğuyken beni antrenmanlara hep babam getirip götürürdü. 13 yaşımdayken minik takımın maçları Balçova’da olurdu. Voleybol arzusu ve ailemin verdiği güvenle 2 otobüs değiştirip Balçova’ya gittiğim oluyordu. A Takıma çıkana kadar tüm deplasmanlarda yanımda oldular. Her zaman dimdik arkamda olmaya devam ediyorlar. -Peki, okul hayatınla voleybolu nasıl bir arada götürdün? Bu konuda sıkıntılar yaşadın mı? Ben Fransızca eğitim veren bir Anadolu Lisesi’nde okuyordum ve haftada 36 saat Fransızca dersi alıyorduk. Lise 1’e kadar bir sıkıntı çıkmadı. Lise 2’ye geçtiğimde 15 yaşımdayken A Takıma yükseldim ve ilk 6’da yer bulma şansı elde ettim. Anadolu liseleri tam gün, normal liseler yarım gün eğitim veriyordu. Yeteri kadar çaba göstermedikçe bazı şeylerin olmayacağını bildiğim için Lise 2. ve 3. Sınıfı normal lisede okudum. -Kariyerin boyunca birçok takımda forma giyme şansı buldun. Bu durum sana ve voleyboluna neler kattı? Benim şansıma Beşiktaş hariç hiçbir takımda 2 seneden daha az oynamadım. 15 yaşımda Hüseyin Doğanyüz bana takımı emanet etti. 15 yaşımda 1.ligde ilk 6’da voleybol oynuyordum.. O yüzden bizim geleceğimiz için çok güzel bir adımdı. Biz 15-16 yaşındayken takım arkadaşlarımız 30’lu yaşlardaydı. Elbette onlardan da küçük yaşlarda çok şey öğrendik. Şu an mesela ligde 15-16 yaşında oynayan hiç oyuncu yok. Bence bunun sıkıntısını ileride çekeceğiz. -Bireysel bir spor olmasa da voleybolda çoğu zaman ön plana çıkan isimler olur. Pasörler oyundaki görevi itibariyle takımın şefidir adeta. Kendini nasıl bir pasör olarak görüyorsun? Bir pasörün ön plana çıkmasını sağlayan özellikler nelerdir? Ben biraz hareketliyimdir sahada. Çabuk olduğumu düşünüyorum. Arkadaşlarımı motive etme konusunda da iyiyimdir gerçekten. Birazcık takımın "delisi’’ gibiyim. Bir pasör olarak en önemli olan şey takım arkadaşlarını oyunda tutabilmektir. 6 kişinin aynı anda uyumlu olarak hareket etmesiyle bazı şeyler olur. Ben de hep buna özen gösteririm. Sahada her topa koşmaya çalışırım ve bu hareketliliğim sahada işe yarıyor. -Fenerbahçe’ye geliş hikâyeni anlatır mısın? Neden Fenerbahçe’yi seçtin? Vakıfbank’ta çok güzel 2 sene geçirdim. İyi antrenörlerle, iyi oyuncularla çalışma fırsatım oldu. Bunun da meyvesini Avrupa Şampiyonu olarak aldım. Orada geçirdiğim 2 seneden sonra hayatımda biraz değişiklik istedim. Çünkü yeni bir motivasyona ihtiyacım vardı. Fenerbahçe ile zaten 3 yıldır iletişim halindeydik. Bu sene zamanının geldiğini düşündüm. Yeni ortam, yeni arkadaşlıklar, yeni antrenörlerle çalışacağım için ve bunun kariyerime olumlu katkı yapacağına inandığım için Fenerbahçe’yi tercih ettim. Geldiğim için çok keyifli ve mutluyum. Fenerbahçe gerçekten bambaşka!.. -Yeni sezonun başlamasına kısa bir zaman kaldı. Çalışmalar nasıl gidiyor? Takım içindeki uyum nasıl? Yeni sezonda senin ve takımın hedefleri neler? Takım içindeki uyum şu ana kadar mükemmel. En başından beri hiçbirimiz yabancılık çekmedik. Takımın enerjisi her zaman en üst düzeyde. Arkadaşlık beklediğimin çok çok üstünde ve çok güzel bir takım olduk, buradaki 15 kişi ile.. Hedeflerimize gelecek olursak; tabii ki 4 alanda da şampiyonluk hedefimiz var. Çünkü Fenerbahçe’nin belirli bir çıtası var ve ikincilik bile başarısızlık sayılır. Bu senenin diğer senelerden en farklı özelliği; 15 kişi de sahada eşit şekilde görev alabilecek kapasitede olması. Bizi bu sene diğer takımlardan ayıran en belirgin özellik bu olacaktır. -Kötü giden bir maç olduğunda oyunu çevirmek adına ne yaparsın? Batıl inançların var mı? Batıl inançlarım yok. Hatta üst üste yaptığım şeyler batıl inanç yaratmasın diye farklı yaptığım da olmuştur. Mesela 2 maçta da aynı tokayı takmışımdır ve biz o 2 maçı da kazanmışızdır. Batıl inanç olmasın diye üçüncü maçta farklı toka taktığım bile olmuştur. Kötü giden maçlarda ise herkesin yüzü düşmüş ve herkes enerjisini kaybetmiş olur. Bu tür maçlarda herkesin aksine daha çok gülerim, daha fazla risk alırım ve insanların beklemeyeceği şeyler yapmayı tercih ederim. (Gülerek) Birilerini uyandırmak gerekirse kavga da ederim. Yani o fitili ateşleyecek her şeyi yapmaya çalışırım. Kaybetmeyi sevmiyorum. -Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımı, son yılarda gerek Türkiye’de gerekse yurt dışında kupalara, şampiyonluklara ambargo koymuş bir takım. Fenerbahçe’yi diğer takımlardan ayıran özellikler sence neler? Fenerbahçe’yi diğer takımlardan ayıran en önemli özeliği çok profesyonel olması bence. Burası sadece voleybola endeksli bir kulüp değil, tam bir spor kulübü. 105 yıllık kocaman bir çınar gibi düşünürsek; biz sadece bir dalının yapraklarıyız. Bir yaprak düşer yerine yenisi açar ama o dal ve gövde her zaman ayakta kalır. İnsanların beklentisi çok yüksek olduğu için Fenerbahçe’den şampiyonluklar dışında bir şey beklenmiyor. -Günümüzde birçok otoritenin en iyiler arasına koyduğu Kirillova, Feng, Fofao, La Bianco, Berg gibi pasörler var. Bu noktadan hareketle farklı özelikleriyle senin de izlerken beğendiğin pasör var mı? Tabii ki bu isimlerin hepsi çok değerli pasörler. Berg mesela çok zeki birisi. Onun sadece oyun zekasına hayran olabilirsiniz. Feng’in sahadaki hakimiyeti mükemmel mesela kraliçe gibi. Hepsinin kendine has özelikleri var. Bu pasörlerin hepsini çok beğeniyorum ve hepsinden bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. İnsanlar vizyonunu geliştirebilecek her şeye açık olmalı. Kiminden parmakların duruşunu öğrenirsin, kiminden bileğinin nasıl olması gerektiğini, kiminin de oyunu nasıl okuduğunu öğrenirsin. Hepsini izliyorum çünkü öğrenmenin yaşı yoktur asla!.. -Voleybol kariyerinde uzun vadede kendine koyduğun hedefler nelerdir? Kariyerinin sonuna geldiğinde bunu başarmış olmalıyım dediğin şeyler var mı? Türkiye Şampiyonu olmak istiyorum. Bu zamana kadar oynadığım takımlarda 3 tane ikinciliğim var, üçüncülüklerim var ama hiç Türkiye Şampiyonu olamadım. Bu sene kesinlikle Fenerbahçe ile bu şampiyonluğu yaşayacağım!.. Avrupa Şampiyonu olduk ama ikinci kere neden olmasın.. Ben hep şunu söylerim; ’bir insanın kendisine koyduğu hedefleri hep en yukarıda olmalıdır.’ Elde ettiğim hedeflerim bile benim için hala hedeftir. -Voleybol haricinde ilgilendiğin bir spor dalı var mı? Tüm spor dallarını izlemeyi çok seviyorum ama futbol, basketbol ve tenisi biraz daha fazla izlerim. Evde sadece voleybol maçlarını çok izlemiyorum. Voleybol dışında her spor dalını izlerim hatta İngiltere Premier Ligi bile buna dahil. Tam bir futbol tutkunuyum. -Tam bir kitap tutkunu olduğunu biliyoruz. Voleybol dışındaki yaşantında neler yapıyorsun? Evet kitap okumayı çok seviyorum. Fakat bu aralar çok yoğunuz fazla okuyamıyorum.. Ancak haftada 1 kitap bitiriyorum yine. Tarihi kitaplar çok ilgimi çekiyor. Aşk kitaplarını asla okumuyorum, çünkü onlar bana pembe dizi gibi geliyor. 1940-50’li yıllarda yazılmış kitapları tercih ediyorum. Dünya klasikleri, Orhan Pamuk ve eski İstanbul’u anlatan kitapları da çok severim. Evime her ay düzenli giren dergiler var mesela. Bunlardan bazıları; Milliyet Sanat, Ntv Tarih, Derin Tarih ve Fenerbahçe Gazetesi… Her hafta Perşembe günü ise Uykusuz, Leman ve Penguen dergileri… Eğer antrenman olmadığı bir gün ise beni kimse evde tutamaz. Gün içinde gezmekten çok hoşlanırım. Mesela alışverişten nefret ederim. Kimse beni alışveriş merkezlerinde, o ışıkların altında beni gezdirtemez. AVM’ler benim enerjimi alıyor. Ben biraz daha sokak çocuğu gibiyim. Karaköy, Taksim, Sarıyer, Cihangir… Buralarda gezmeyi çok seviyorum. Yürümeyi de çok severim. Gideceğim yerlere hep toplu taşıma araçlarıyla seyahat ederim. Dışarısı bana enerji veriyor ve ben bu şekilde dinleniyorum. -Fenerbahçe taraftarı her branşta olduğu gibi voleybolda da takımının her zaman yanında olduğu bilinen bir gerçek. Buradan Fenerbahçe taraftarına bir mesajın var mı? Sezon başlamamasına rağmen buraya geldiğim ilk günden beri herkesten çok güzel şeyler duyuyorum. Maçlar başlamamasına rağmen hepsi varlığını çok net bir şekilde hissettiriyorlar. Bu ailenin bir parçası olduğum için çok mutluyum. Taraftarından sporcusuna bu kulübe hizmet eden herkesi bu ailenin bir parçası gibi görüyorum. Dünyanın neresine gidersek gidelim elbette Fenerbahçe taraftarının karşımıza çıkıp destek vereceğini biliyorum. Onlara tek mesajım; hepsine gönülden, kucak dolusu teşekkür ediyorum!..