SÖZDE ŞİKE DAVASI

Yöneticimiz Fethi Pekin ve Kulüp Avukatımız Naim Karakaya 3 Temmuz Kumpası'yla ilgili konuştu

03 Temmuz 2021 Cumartesi 21:09

Hukuk İşlerinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyemiz Fethi Pekin ile Kulüp Avukatımız Naim Karakaya, 3 Temmuz kumpasının 10.yılında Fenerbahçe TV’de yayınlanan ‘3 Temmuz Özel’ yayınında sürece dair önemli açıklamalarda bulundu.
 
İlk sözü alan Yöneticimiz Fethi Pekin, “Bugün 3 Temmuz Fenerbahçe’ye yapılan hain saldırının, kurulan kumpasın, tuzağın 10. yıl dönümü. Yargı tarafından gelen sevindirici haberler olsa da bunlar buruk sevinç diyoruz. Biz hala çok öfkeliyiz. Bunun hesabını soracağız. Bu burada bitmeyecek. Bizim de bir takım adımlarımız, girişimlerimiz olacak. Bu işi kim yaptıysa, bu işe kim karıştıysa, polisinde savcısına, savcısından hakimine, hakiminden medyasına, TFF’sine… Hepsine gerekli girişimlerde bulunacağız.” dedi.
 
Kulüp Avukatımız Naim Karakaya ise, “10. yıldayız. Hakikaten bir hukuksuzluk örneği. Hukuk adına büyük bir ayıbın 10.yılındayız. Ama en değerli olan kısım bu camianın, buradaki kişilerin hepsinin gerek sürece doğrudan maruz kalan gerek dolayısıyla maruz kalan Fenerbahçe camiasının bu sürece tüm fertleriyle karşı koyması, hukuksuzluğu yenmesi ve bu hukuksuz örgütün, kumpasın ortaya çıkmasında Türkiye’de sivil anlamda bir öncü olması. Bu anlamıyla hakikaten Fenerbahçe’nin yaktığı ateş çok önemlidir, değerlidir. Daha sonra o yakılan ateş büyük bir hukuksuzluğun anlaşılması yönünden önemli bir işarete dönüşmüştür. Bu hukuksuzluğun ilk işaretini Fenerbahçe vermiştir, Fenerbahçe camiası bildirmiştir, direnmiştir. Bu yönüyle çok değerli bir sürecin sonundayız. Yani hukuksuzluk var ama hukuksuzluğa karşı bir direnme var. Hukukta çok önemli bir söz vardır; ‘Hukuksuzluğu engelleyemediğiniz zamanlar olabilir ama ona itiraz etmediğiniz hiçbir zaman olmamalı.’ Bu anlamda Fenerbahçe camiası taraftarıyla, yöneticisiyle bu süreçteki hukuksuzluğa başından sonuna kadar itiraz etmiştir ve o itirazın haklılığı her geçen gün çok iyi bir şekilde anlaşılmıştır. Bu yönüyle bence çok değerli.” diye konuştu.
 
3 Temmuz kumpasının 10.yıl dönümü sebebiyle Kulübümüz tarafından yayınlanan manifesto ekrana geldi ve sonrasında Yöneticimiz Fethi Pekin, “Bu çok önemli bir mektup. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Kulübümüze iletildi Başkanımızın mektubuna cevaben. İzin verirseniz noktasına, virgülüne dokunmadan hem Başkanımız Sayın Ali Koç’un 23 Haziran 2021 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımıza gönderdiği mektubu hem de Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Kulübümüze gönderdiği mesajı okumak istiyorum.” Sözlerinin ardından Başkanımız Ali Y. Koç’un, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a 3 Temmuz Kumpasının 10. yıl dönümü nedeniyle yazdığı mektubu ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın cevabını okudu.
 
FETHİ PEKİN: CUMHURBAŞKANIMIZA TEŞEKKÜR EDİYORUM. ÇOK KUVVETLİ BİR MESAJ
 
Verilen mesajın çok güçlü olduğunu belirten Yöneticimiz Fethi Pekin, “Buradan ben de Sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkür ediyorum. Bizi çok sevindirdi, bu mesajın içeriği. Çok kuvvetli bir mesaj. Bunu bence bir daha bu konuda Fenerbahçe aleyhinde konuşmaya kalkacak herkes okusun, 3-5 kere okusun ve aklından da çıkartmasın bence.” ifadelerini kullandı.
 
Ardından söz alan Kulüp avukatımız Naim Karakaya, “Tam 10 yıl önce 3 Temmuz sabahı uyandığımızda 15 şehirde bir operasyon yapıldığı altyazılarını görmeye başladık ve 93 şüpheli gözaltına alındı toplamda, 93 şüpheli vardı. Bunlardan 31 şüpheli hakkında bir tutuklama kararı verildi. Ama bu süreçte tabii hukuki bir şekilde yürümedi. 4 gün gözaltı süresi devam etti. Bu süre içerisinde Başkanımız Aziz Yıldırım sağlık durumu dolayısıyla hastaneye sevk edildiğinde ve o hastane evraklarında adresinin Metris Cezaevi yazılarak kendisine istenilen mesaj verilmeye çalışılmıştı. Genelde o süreçlerin hepsinde gözaltı yapılacağı günler seçilir, o gün nöbetçi olacak hakimler seçilir ve onların farklı bir karar çıkmaması, örgütün istediği şekilde bir karar çıkmasında bir tereddüt, bir pürüz olmaması amaçlanıyordu. Ve maalesef de bu şekilde sonuçlandı. Şimdi buradaki noktalardan birisi şudur; bu sürecin içerisinde ki bu sadece İstanbul’da yapılması, 15 ayrı şehirde yapıldı ve 8 aylık fizik ve teknik bir takibin sonucunda yapıldı. Yani gerek telefon dinleme gerek fiziki takipler, aramalar vs. gibi bir sürecin sonunda yapılmış bir şeydir ama sürecin içerisine girdiğimizde aslında bunun bir örgüt eliyle yapılan aslında bir operasyon olduğu, asıl amacının bu süreçte en dik duran Fenerbahçe’ye, ‘diz çöktürülmek’ istendiği ve bununla tüm futbol camiasına bir mesaj verilmek istendiği ve herkesin bir şekilde bu örgütün emirlerine uymaya itaat etmeye çalıştığıyla ilgili bir süreç. Yargı eliyle yapılan bir süreç! Biz, hep şunu söylüyoruz: bir hukuksuzluk, hukuksuzluğun en kötü olanı üzerinde ‘kamu görevlisi üniforması giyen’ tarafından yapılmış bir hukuksuzluktur! Çünkü ona karşı mücadele etmeniz çok daha zor olur. Yani burada gerek polis elbisesi giymiş gerek savcı cübbesi gerek hakim cübbesi giymiş kişiler el birliği içerisinde bu örgütün amaçları doğrultusunda bu süreci savcılık-polis-savcılık-mahkeme-yargıtay sürecinin sonuna kadar ve aynı zamanda federasyon süreciyle beraber bunu götürmeyi amaçlamışlar. Şimdi ilk tutuklamalar yapıldıktan sonra ilk duruşma tarihimiz 14 Şubat 2012’ydi ve iki hafta süren bir duruşma olmuştu. İlk iki kişi sadece tahliye olmuştu. Ondan sonraki süreçler içerisinde yine duruşmalar devam etti ve 2 Temmuz 2012 tarihine geldiğimizde bir kanun çıktı o gün . O akşam yürürlüğe girecek olan bir kanun ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesinde yer alan mahkemelerin yani bu mahkemenin görevinin sonlandırılacağına dair bir kanun çıktı ve eğer mahkeme o gün değil, bir sonraki güne ertelenmiş olsaydı mahkeme hüküm veremez hale gelecekti, lağvedilmiş olacaktı. Ve mahkeme o gün hüküm verme konusunda bir çaba içerisine girdi. Çünkü bunlar karanlık kapılar arkasında karar verilmiş bir süreçti. 2 Temmuz 2012 tarihinde gerek Başkanımız gerek iki yöneticimiz dahil olmak üzere mahkumiyet kararları verildi ve o gün de son kişiler tahliye olmuş oldu. Şimdi bu süreç içerisinde yine aynı zamanda 7 Şubat 2012 tarihinde aynı ekip, aynı savcılar İstihbarat Teşkilatımızın başındaki kişiyi ifadeye çağırdı ve böyle bir kriz yaşandı. Yine bu süreç içerisinde cezaların gizli bir el tarafından bu süreçte artırıldığı fark edildiği için bu cezaların indirilmesi amacıyla bir kanun çıktı. Onun veto edilmesi süreci ve tekrar meclisten geçirilmesi süreci tekrar yaşandı. Hakikaten bugün olmasa da o gün daha değerliydi. Başkanımız Aziz Yıldırım'ın ‘Ne şikesi memleket elden gidiyor’u o gün söylemesi çok daha değerlidir ve yine ‘Darağacında da olsak son sözümüz Fenerbahçe’dir’ demesi bugünden çok daha fazla o gün için anlamlıdır. Şimdi o zaman bir de şöyle süreçler yaşanıyordu.  Balyozlar, İzmir-İstanbul casusluk davaları gibi pek çok örgütsel dava, bu örgütün yaptığı pek çok süreç yönetiliyordu ancak hiçbir davanın Fenerbahçe kadar topluma ulaşan yönü yoktu, altyapısı yoktu.  Yani sözgelimi Balyoz davasında askerlerle ilgili hukuksuz bir süreç yaşanıyordu; %100 hukuksuzdu ama insanların yani askerlerin bu kadar toplumsal bir desteği toplaması çok mümkün gözükmüyordu. Bu anlamda gerek Topuk Yaylası'nda, gerek Bağdat Caddesi'nde başlayan sivil bu hukuksuzluğa karşı dik durmanın son derece önemli olduğunu düşünüyoruz ve örgüt hakikaten Amiral Semih Çetin'in söylediği gibi çarptığı ilk duvar sarı lacivert duvar olmuştur. Bu sarı lacivert duvarın yani o güne kadar adeta herkes diz çökerken, bu duvarla çok sert bir durumla karşı karşıya kaldığını fark ettiler.
 
Biz 2012'de yargılama bittikten sonraki süreç içerisinde yine 2014 yılında daire ki bu dairenin de üyeleri ağırlıklı olarak yine bu örgüte mensup kişiler veya onların sindirdiği kişilerdi. Bu davanın içerisinde kimi mahkumiyet, kimi bozma olarak yani kimi onama kimi bozma olarak bir karar çıkmıştı, Yargıtay'dan o gün için Bölge Adliye Mahkemesi yoktu. Buradan çıkan karar da doğrudan Yargıtay’a gidiyordu ve sonra dönüp geldiğimizde yani gerek bozulanlar vardı, gerek onanalar vardı. Ve bu gerek bu mahkemelerin kaldırılması gerekse mahkemelerin kaldırılması ile kanunda meydana gelen değişiklik dolayısıyla iki ayrı önce; bozmadan dönenler bir yargılanmaya başlandı sonra da onananlar içinde mahkeme bir yargılamanın yenilenmesi kararı verdi. Ve iki ayrı yargılama başlayıp tek davada bir berat kararı yeniden bir berat kararı verildi. Ancak bu berat kararı da yeniden aşağı yukarı 5 yıllık bir sürecin sonunda tekrar bozuldu, geldi. 2021 içerisinde mahkemeye yeniden aynı beraatı vererek, gerek kumpas gerekçesiyle kumpasla ilgili davayı da gerekçesinin güçlendirerek aynı beraat kararını vererek 3 Temmuz dosyası tekrar Yargıtay’a gitti. Yargıtay’da bu savcılığın önünden geçti. Savcılığın da bu beraatı onama görüşüyle şu anda Yargıtay’daki dairenin önünde.
 
İkinci kısımdan da çok kısa bahsetmek gerekirse, 2014 yılında Başkanımız Aziz Yıldırım bir şikayet dilekçesi verdi ve o şikayet dilekçesini Başkanımız verdiğinde henüz idarede, savcılıkta, hakimlikte ve özellikle emniyette Fethullahçı örgütün önem çok önemli ölçüde bir ağırlığı hissediliyordu, hala görevdeydi. Ve o gün şikayetçi oldu ve o şikayet önemli bir tohumdu o şikayetçi olduktan sonra bu yani süreç içerisinde henüz daha 15 Temmuz yaşanmadan, 2016 yılının mayıs ayında ilk operasyonlar yapılarak; ilk gözaltılar yapıldı ve Kumpas davası diyebileceğimiz ağırlıklı olarak içerisinde emniyetçilerin olduğu, örgüt üyesi hukukçuların olduğu ve bazı gazetecilerin olduğu 107 sanıklı bir Kumpas Davası açıldı. Bu dava 2017 yılında yani dava süreç soruşturma devam ederken, 2016 yılında 15 Temmuz süreci yaşanınca burada bir örgütün varlığını artık hani tabiri caizse sağır sultan bile duymuş oldu ve Fenerbahçe'nin bir kumpasa maruz kaldığını köydeki insan bile öğrenmiş oldu.
 
2017 Şubatında başladığımızda davada 20-21 duruşma yaptık ve bu sürecin içerisinde bu duruşmalarda çok uzun duruşmalardır. Bazıları bir aydır, bazıları ikişer haftadır yani hiç birisi bir gün değildir ve mahkeme 4 Haziran'da bir karar verdi ve önemli bir karardı. Kumpasla ilgili olgular yönünden gerek örgüt üyeliği, terör örgütü üyeliği, gerek özel hayatın gizliliğini ihlal, belgede sahtecilik, iftira suçları yönünden verdiği mahkûmiyetlerle de kumpas olgusunu netleştirdi. Yeni bir yargı kararı haline getirdi. Bu kararın önümüzdeki günlerde, kısa zamanda gerekçelerinin açıklanmasını bekliyoruz. Böylece 3 Temmuz'un kumpas olduğu yargı eliyle de tescillenmiş oldu. Bizi bu duruma düşürdükleri zaman hukuksuzluğa karşı hukuk mücadelesi verdiğimiz bir döneme mi girdik. “Şekilsel anlamda bir savcı var, polis var, hakim var, mahkeme var ama bunların hepsi aynı örgütün unsurları, üyeleri. Aynı kaynaktan emir ve talimat alıyorlar. Sonu belli bir ‘tiyatroyu oynuyoruz’ aslında. Savcılık bazı kişilere şunu çok rahat söyleyebildi, savcı ifade alırken ‘etkin pişmanlıktan istifade etmezsen, bana bu inkar üzerine savunma verirsen akşam tutuklanacaksın.’ Bu cümlenin kullanıldığı kişi şüpheli olarak bir avukattır. Veya, ‘Bana Aziz Bey’le ilgili bir şey anlatın, sizi akşam evinize göndereyim, çocuklarınızla çay için’ şeklinde cümleler kullanılarak aslında hedefin Aziz Yıldırım, hedefin Fenerbahçe camiası olduğu ifade edildi.” dedi.
 
O dönem yapılan sorgulamalarla ilgili bir örnek veren Yöneticimiz Fethi Pekin, “Bu operasyon yapıldıktan sonra o zamanki sanıklar sorgulamaya alındığında çok iyi biliyorum orada sorgulama sırasında duvarda bir şema vardı. Bu şemanın iki bölümü var. Bir tarafında Sayın Aziz Yıldırım örgüt lideri olarak gösteriliyor, sözde şikeyi yapanlar. Öbür tarafında bunun nasıl finanse edildiği ve onun başında kim olduğu yazıyor. O da o zamanki federasyon başkanımız Mahmut Özgener. Tapeler içinde Sayın Aziz Yıldırım’la Sayın Mahmut Özgener’in konuşmaları var. Nasıl finanse ediyormuş onu anlatacağım. Çok komik bir şey bu, çok büyük bir iftira. Biliyorsunuz bütün spor kulüplerinin federasyonda yayın geliri hakkı var. Her kulüp de ihtiyacı olduğu zaman bu alacaklarından avans olarak federasyondan talepte bulunabiliyorlar. Tapelerden birinde Aziz başkan, Mahmut başkandan böyle bir talepte bulunuyor. Bu şu anda da olan bir şey. Olağan bir şey. Bunu şikeyi finans edildi diye kurgulamışlar.” dedi.
 
 
Sözlerini sürdüren Naim Karakaya, “İnsanlar gözaltındayken emniyet bir açıklama yapmıştı. Organize Şube Müdürlüğü 19 maçta şike ve teşvik tespit ettiklerini ifade edecek kadar özgüvenli bir kısımdı. Aşağı yukarı o dönem 24 saat yayınlar yapılıyordu. Biz o süreçte şüphelilerin avukatları olarak ifadelere ulaşamadığımız bir dönemde, bir dosyada kısıtlılık kararı alınmış bir dönemde soruşturmanın savcısı UEFA’dan yetkililerle bizzat uzun bir görüşme yapmış ve onlara da buradaki süreçte şike olduğu yönünde %1 bile şüphesi olmadığını ifade edebilecek kadar savcılıktan arınıp örgüt üyeliği noktasına ulaşılmıştır. Aynı şekilde henüz avukatların elinde olmayan soruşturma dosyaları federasyona gönderilerek Fenerbahçe’nin önü kesilmek istenen yani adeta amaç ortaya çıkarılmıştır. Tüm bu sürecin içerisinde iletişimin denetlenmesi, telefon dinleme kararlarını veren sonra şüpheliler gözaltına alındığında tutuklama kararını veren hakim Mehmet Ekinci yeni bir daire kurularak yani Ağır Ceza Mahkemesinin 16 numaralı dairesi kurularak ona başkan yapılmış ve hukukun en temel ilkelerinden biri olan soruşturmadaki hakimin yani savcılıktaki kısmında görev yapmış hakimin mahkeme kısmında görev yapmaması gerektiğiyle ilgili uluslararası bir prensip de ihlal edilmiştir. O soruşturma tamamen Mehmet Ekinci’ye emanet edilmiştir. O da tamamen bu sürece uygun olarak diğer üyelerle beraber üyeleri Hikmet Şen ve Bülent Kınay’la beraber bu sürecin adeta tiyatrosunu oynayıp hükümleri de vermişlerdir. Hatta Mehmet Ekinci’ye ‘bu maçları izleyelim’ şeklinde bir talepte bulunmuştum, ‘ben bu maçları izlemek istemiyorum, kendim izledim’ demişti. Madem bir yargılama yapıyoruz, burada hep beraber izlememiz gerektiğini ifade ettiğimizde ‘ben seninle maç izlemem’ demişti. Bunların hepsini yan yana koyduğumuzda aslında verilmiş kararın tiyatrosunu yaşadığımızı ifade etmiş olabilirim.
 
Bu sürecin içerisinde yargılamalar o kadar hızlı gitti ki. Bu tarafta kumpas yargılamasına baktığımızda bazı sanıklar 6 tam gün boyunca savunma yaptılar. O yargılama içerisinde böyle sahneler olmadı. ‘Hızlı anlat, kısa keselim’ gibi sürekli kısıtlama içerisine girildi.” şeklinde konuştu.
 
KULÜP AVUKATIMIZ NAİM KARAKAYA: KUMPAS ZEKERİYA ÖZ TARAFINDAN KURGULANMIŞTIR
 
3 Temmuz kumpasının başlangıç sürecini ve nasıl kurgulandığını da anlatan Kulüp Avukatımız Naim Karakaya, “Yargılamanın ilk ateşleyicisi Osman Çırak isimli bir kişi. Giresunspor’la ilgili bir takım iddiaları var. Giresunspor’la ilgili iddiaların İstanbul Asayiş Şubesi’nde adeta bir pakete bağlanıp bir üst yazıyla Organize Şube’ye getirilip orada bunun Olgun Peker, Mahmut Özgener, üçüncü adımda Aziz Yıldırım’a ulaştırılan sözde bir kurguyla… Yani amaçlanmış. ‘Ne yapalım?’ diye düşünülmüş, ilk başta başka isim düşünülmüş, o ismin içeride olduğu anlaşılmış, bu sefer Olgun Peker üzerinden yapalım denmiş. Aynı zamanda kurgusal bir takım soruşturmalar yapılmış. Önemli nokta şu, o dönemki özel görevli mahkemede yargılanabilmeniz için sizin sadece bir suç şüphesi altında olmanız yetmez, bir örgüt olmanız lazım. Bu örgütün de yöntemleri, arasında kuvvet kullanıyor, silah kullanıyor, insanları tehdit ediyor, fiziki ya da manevi olarak cebir kullanıyor olması gerekirdi. Bu kurgunun içerisine Olgun Peker kurgusal olarak oturtularak bu yapılmaya çalışılmış ve böylece adeta tüyünden tuttuğunuz bir kediyle bu yargılamayı özel görevli mahkemede yapılması amaçlanmış. Sebebi nedir? Çünkü örgütün en güçlü olduğu yer özel görevli mahkeme. Soruşturmayı ilk başlatan Zekeriya Öz’dür. Daha sonra sürecin içerisinde onun Galatasaraylı olmasının bir toplumsal zemin bulmakta zorlanacağı düşünülerek son aşamada getirildiğinde Mehmet Berk’e devredilmiştir. Mehmet Berk sanki bu operasyonu yapmış gibi gösterilmiştir. Evet son kısmı o yapmıştır ama baştan son aşamaya gelinceye kadarki kısım Zekeriya Öz tarafından kurgulanmıştır. Bu yönüyle de bu sürecin gösterilmesi açısından önemlidir. Yargılamalar içerisinde gerçekten neredeyse hiç delil toplanmamıştır. 1 senelik süre içerisinde bu mahkumiyet kararı verilmesi kurgulanmıştır ve o kurguya uyularak mahkumiyet kararı verilmiştir 3 Temmuz’da.
 
Buradaki örgütün tüm üyeleri hakkında şiddet iddiası olması gerekmez ama bağlantılı dosya, bağlantılı şüpheli olduğu düşünülerek böyle düşünülmüş. Aziz Yıldırım ve üyeler hakkında böyle iddia yoktu ama normal koşullarda bu davanın Kadıköy’de olması beklenirdi, Anadolu Adliyesi’nde olması beklenirdi ve Asli Ceza Mahkemesi’nde görülmesi gerekirdi. Hem bu dava ağır ceza mahkemesine çekilmiş hem özel görevli mahkemeye çekilmiş. Böylece verilebilecek karar konusunda hiçbir risk öngörülmemiştir. Hatta kumpas yargılaması içerisinde dinlediğimiz sanıklardan şunu ifade ettiler, Zaman Gazetesi’nde yapılmış olan bir toplantıda örgüt elebaşısının Berlusconi örneği verdiği, Berlusconi’nin bir futbol kulübü başkanlığından başbakanlığa doğru gittiği, futbolda mutlaka olmaları gerektiği ifade edilerek o toplantıya katılanlar Aziz Yıldırım’ın tutuklanacağını, bu sürecin içerisinde Beşiktaş’tan bazı kişilerin olduğunu ifade etmişlerdir. Serdar Adalı’nın yapımızla bağlantısı ne cümleleri kullanılarak ‘Serdar Adalı’nın da tutuklanacağını hissettim’ diyen tanıklar da oldu. Bu kapsamda orada kurgulanmış bir süreç. Bu sürecin içerisinde bu dinlemelerin bir kısmının doğrudan sadece ülkede değil yurt dışında da dinlendiğiyle ilgili ciddi şüphelerimiz var. Kumpas davasındaki sanıkların yargılandığı bir başka dava, server şeklinde bir davada 17-25 Aralık soruşturmalarındaki telefon dinlemelerinin aynı zamanda Pensilvanya’da eş zamanlı olarak dinlendiğiyle ilgili bir iddiada mahkeme mahkumiyet kararı vermiştir. Kuvvetle muhtemel buradaki konuşmaların hepsi yurt dışında da bu şekilde dinlenmiştir. Yani örgüt de aslında bir miktar bir paravan olarak değerlendirilmiştir. Bu süreç sonucu belli olan bir süreç olarak kurgulanmıştır.
 
Bu örgütün amaçları doğrultusunda yapılmış olan bir operasyon olduğunu henüz 4 Haziran’da karar vermeden 3 Temmuz dosyası zaten bir olgu olarak koydu, çünkü arada 15 Temmuz süreci yaşanmış oldu. 15 Temmuz’da herkes anlamış oldu yine Cumhurbaşkanlığı’nın 10 soruda 15 Temmuz isimli kitapçığında 15 Temmuz’a giden olgulardan birisinin kesinlikle 3 Temmuz süreci olduğu ifade edilmiştir. 3 Temmuz’daki kelepçe, 15 Temmuz’da tankın paleti olarak geldi aslında. 12 Mayıs ve Rize olayları aslında bu sürecin devamı olan olaylar. Özellikle 12 Mayıs olayı Fenerbahçe’nin Bağdat Caddesi ve Topuk Yaylası’ndaki sivil yasal toplantı gösteri hakkını kullanan Fenerbahçe camiasının sindirilmesi, evinden çıkamaz hale getirilmesi amacıyla yapılan bir süreçtir. Tek amaç Fenerbahçe camiasını toplum nezdinde lekelemek, burada öncülük yapan insanların Ceza hukuku üzerinden adeta gözlerini korkutarak, 3 Temmuz sürecinin hukuksuzluğunun topluma anlatılmasını ve toplumsal destek bulmasını engellemektir.
 
İkinci kez bir berat kararı verildi. Daha güçlü bir beraat kararı bu. Bu kararda Yargıtay Savcılığı’ndan aynı şekilde onansın görüşüyle geçti ve Daire’nin önüne geldi. Şu anda Daire’den beklentimiz çok kısa bir süre içerisinde bu kararı verip bu hukuksuzluğun sonuçlanmasını sağlamaktır. Hukuksuzluğu unutmamalıyız ve maalesef unutulan her hukuksuzluk tekrarlanır.  3 Temmuz hukuka saygı duyan herkesin davasıdır.” ifadelerini kullandı.
Bundan sonraki süreçte yapılacaklarla ilgili bilgiler veren Yöneticimiz Fethi Pekin, “Buradan ben de Başkanımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Başkanımız her zaman hukukçular olarak bizlere destek oldu. Sağ olsun, var olsun. Bu son derece güzel konuşmasından ötürü de onu kadar sevdiğimde haklı olduğumu tekrar anladım.
 
Ne mutlu Türküm diyene, ne mutlu Fenerbahçeliyim diyene. Uzun zamandır hem bu davaları takip eden hukukçularımızla hem dışarıdan hizmet aldığımız hukuk bürosu ile hem değerli yabancı avukatlarla bu sürecin sonuna yaklaştığımızı anladığımızdan itibaren keza o da asıl başlangıcı 6 Kasım 2020’dir. Artık bu beklenti, camianın beklentisi. Beklentiden de öte hepimizin beklentisi, bir sonraki atılacak adımlar. Bütün hukukçular ordusunun değerlendirmeleri neticesinde buradan maddi zararlarımızın tanzim edilmesi doğrultusunda bir hakkımız olduğu ve bu hakkı hukuk ortamında arayacağımız.
 
Hatırlayacaksınız Fenerbahçemiz CAS nezdinde UEFA ve TFF’ye bir dava açmıştı. Benzer bir dava. Maddi zararların karşılanması yönünde. 45 milyon Euro’luk bir davaydı. Bu davanın yanılmıyorsam 8. ayında ülkemizin menfaatlerinin gözetilmesi için davamız geri çekilmişti. Şimdi bu geldiğimiz haklı nokta da biz değerlendirmelerimizin sonuna geldik. Hem zararın boyutu anlamında hesaplarımızı bitirdik, şimdi o rakamı telaffuz etmeyeceğim. Yakın zaman içerisinde biz gerekli girişimlerde bulunacağız. Camiamız hiç merak etmesini, tabi ki hapis yatılmış, bunun manevi boyutunun hesabı kitabı olmaz. Gerçek zararın da bir boyutu var. O hakkımızı da tabi ki alacağız. Bunun içinde hazırlıklarımız aşağı yukarı sona gelmiş durumda. Şöyle söyleyeyim size dava dilekçemizin taslağı bile hazır. “ açıklamasında bulundu.
 
Son olarak Kulüp Avukatımız Naim Karakaya da, “Fenerbahçemiz keşke bu süreçleri yaşamamış olsaydı ama bu hukuksuzluğa karşı çok iyi sınav vermiştir. Başından sonuna kadar, yöneticisinden, taraftarına kadar; saha içinde saha dışında iyi mücadele vermiştir. Bu hukuksuz odağın amaçlarına teslim olmamıştır. Fenerbahçe’nin şu an tek istediği yargı eliyle almış olduğu kararların kısa zamanda tescilidir. Gecikmiş adalet, adalet değildir. 10 yıllık bir mağduriyet var. Elbette mağduriyetin çoğu giderilemez ama Yargı eliyle yapılabilecek en önemli şey 3 Temmuz dosyasının hızlı bir şekilde beratinin kesinleşmesi. Yargı eliyle bu hukuksuzluğun tescillenmesidir. Hukuka saygı duyan insanların yüreklerine su serpilmesidir.” dedi.

Fotoğraflar: Ahmet Hopyar

Basın Fotoğrafları